16 Ocak 2021 Cumartesi

Den Haag (Lahey) Binnenhof

 

Den Haag (Lahey) hakkında oldukça ilginç bilgiler yazılabilir çünkü tarihin her noktasında Hollanda'nın bürokrasisinin kalbinin attığı şehirdir. Bununla birlikte Den Haag, Amsterdam ve Rotedam üçlüsü Hollanda'nın sanayi, turizm ve bürokrasi üçgenini oluşturmaktadır. Örneğin Ankara, İstanbul ve İzmir'in çok daha küçük bir bölgeye sıkıştırılmış hali olarak da bu bölgeyi gözünüzde canlandırabilirsiniz. Hatta Hollandalılar bu bölgeye bir de Utrecht şehrini katıp "Randstad" adını veriyorlar. Utrecht de oldukça büyük bir şehir ama tabi ki Hollanda için, Türkiye'deki şehirler ile kıyaslanamaz.

Bu yazıda Lahey'i, şehrin tarihi merkezinde, iki sene önce çekmiş olduğum fotoğraflarla tanıtmaya çalışacağım.

İlk fotoğraf Lahey beleldiye sarayının içini gösteriyorç Oldukça modern bir yapı, her yer beyaz ve oldukça aydınlık. Üst katlara çıkan merdivenler açık mimari yapılmış ancak kimse düşmesin ya da intihar etmesin diye ağlarla kaplanmış.

Alttaki fotoğrafda şehrin merkezindeki adalet binası görülmektedir. Binanın girişinin bir kat üzerinde, uçlara doğru sağ ve sol kısmlarında, adeleti temsil eden iki heykel bulunmaktadır. Bu heykeller çıplak figürlerdir çünkü adelet de tüm çıplaklığıyla dürüst olmalıdır. Rehberimizin söylediğine göre adeleti temsil eden bu çıplak figürler – Avrupanın oldukça tutucu olduğu o dönemde- sadece Hollanda'da mümkünmüş.

 

 


 Adalet binası eski ve yeni hali ile yan yana aşagıdaki iki resimde görüldüğü gibidir. Bu iki bina sırt sırta durmaktadır. Eski ile yeni yapı büyük bir uyumla birleştirilmiştir. Bu binanın önünde çok büyük ve tarihi bir meydan bulunmaktadır. Burası günümüzde toplanma, her türlü protestonun yapıldığı, fuarların açıldığı, kültürel faaliyetlerin düzenlendiği bir alan olarak kullanılmaktadır.

 

Bu meydan 13. Yüzyıl öncesinde ormanlık ve mezarlığın olduğu bir alanmış. Sonrasında yeşil bir bahçeye dönüştürülmüş ve 1632'de simdiki halini almış. Mimarisi, Paris'deki Place de Royale benzetilmektedir. O zamanlar çevresinde çok fazla tarihi yapılar varmış. Bunlardan bazıları Herrenhuis (erkekler evi) denilen konaklama yerleriymiş. Zamanla her bölge (prenslikler, derebeyleri) kendilerine ait konaklama yerlerleri inşaa etmişler ve Lahey'e gelen o bölgenin delegeleri kendi binalarında kalırlarmış. Bu da ticari ve politik anlamda bölgeler arası dengeleri sağlıyormuş. Örneğin Hollanda tarihinde en az Oranje'ler (Turuncular) kadar etkili bir de Witte'ler (beyazlar) vardır. Bunlar Hollanda'nın tarihinde sürekli çatışma halinde olan iki büyük ailesi olarak bilinirler. Alttaki resimde Witte ailesine ait konaklama yeri (beyaz bina) görülmektedir.

17. yüzyıldan önce bu binaların bir çoğu yıkılmış ya da yangınlardan sonra restore edilerek günümüze kadar taşınmıştır. Sadece Mauritshuis orjinalitesini günümüze kadar koruyabilmiş tarihi bir yapıdır. Burası Lahey’de gidilmesi gereken en önemli müzelerden olup içerisinde başta Johannes Vermeer'in Inci Küpeli Kız (Hollanda'nın Monalisa'sı) olmak üzere pek çok değerli sanat eserlerini barındırmaktadır. 

 

 

Meydanın tam ortasında bronzdan yapılmış bir Willem II (1248-1256 Roman-German King) heykeli bulunmaktadır. Günümüzde bu meydan eski kafelerle öevrilmiş popular bir buluşma yeridir. Heykelin etrafında her hafta Pazar yeri kurulur ve bazen belli dönemlerde açık hava sergilerine ev sahipliği yapar. Bu alanda sıklıkla protesto gösterilerine rastlamak da mümkündür. Lahey için bu meydan genelikle turistlik gezilerin de başlangıç noktasıdır.  

 

 

Altta ki iki resim, meydanın bitiği köşede yer alan Maruitshuis müzesinin ve müzenin önünden birer görüntüdür. Maruitshuis Hollanda Klasizmi’nin özelliklerini gösteren etkileyici bir binadır ve hikayesi de oldukça ilginçtir. Kısaca, 1636 yılında Hollanda Brezilyasının kaşifi ve valisi olan Johan Maruits tarafından ünlü mimar Jacob van Campen ve Pieter Post’a yaptırılmıştır. Bu arada Peter Post Flamanların ve Hollandalıların çok ünlü bir animasyon dizisidir. Dizi postacı Peterin maceralarını anlatıyor. Neyse biz esas konuya dönelim; Johan Maruits skandallarıyla ve de Portekizlilerle beraber yaptığı köle ticaretiyle oldukça ünlenmiştir. Tabii ki zamanla çok zengin olmuştur. Evinin önündeki yol, Kral Williem II’nin Avcı köşkünden yola çıkarak inşa ettiği kale ve parlamento binasının bulunduğu Binnenhof 'a açılıyor. Bu yolda ki lambalar diğerlerinden farklı olarak altın kaplamalı ve aynı şekilde Maruitshuis’in bahçe duvarlarındaki kazıklar da altın kaplamadır.1820 yılından itibaren Maruitshuis müze haline getirilmiştir. Müzede günümüzde Johannes Vermeer, Rembrandt van Rijn, Jan Steen, Frans Halks gibi pek çok ünlü ressamın yapıtları sergilenmektedir.

 

 

Her ne kadar şehrin resmi ismi Den Haag olsa da, 's-Gravenhage: De Haag, yani Holanda'nın mezarlığı olarak da bilinir.1242’de ilk defa (Die Haghe) olarak adlandırılmıştır. Bu ismi buradaki avcı mezarları ile Leiden'a kadar uzanan ormanların etkisiyle almıştır. De Haagse Bos yani Den Haag ormanları küçük bir göletin yanında yer alan büyük bir avcı köşküyle sonlanıyormuş. 13. yüzyılda Floris IV mezarlık alanını kapatıp, avcı köşkünü kendine kale haline çevirmiş. Bu da yavaş yavaş büyüyen korunaklı bir alan olan Binnenhof'un oluşmasını sağlamış. Binnenhof, kale ve parlemento binaları ile cevrili bir bölgedir. Zamanla bu korunaklı köy Hollanda tarihine yön veren Den Haag şehrinin merkezi haline gelmiştir.

 Alttaki iki resimde görünen Binnenhof 'un giriş kapısındaki aslanlar Hollanda’yı temsil etmektedir. Yani aslan Hollanda’nın simgelerinden biridir. Bu açıkçası aklıma Game of Trones  dizisindeki Lanister ailesini getirmedi değil, çünkü onların da simgesi aslandı. Gerci orta çağda bir çok ulus aslanı simge olarak kullanmıştır.

  

Bu kapılardan iceri girildiğinde sizi büyük, kızıl renkli bir yapı olan Het Rolgebouw karşılıyor. Bu yapı kralın ikamet etmesi için 1290’da yaptırdığı yapıdır. Yapının ilk katı orjinalliğini korumuş, diğer katlar ise restarsyona uğramıştır. Alttaki  fotoğraflar bu yapının heybetini göstermektedir. Arazinin ve buradaki herşeyin Floris IV tarafından satin alındığı ve en eski yapının bu nedenle 1290 yıllarından kalma olduğu düşünülüyor.  



  

 

Yukarıdaki resimde, ağaçın hemen önünde kralın eşine yaptırdığı ilk tenis kortu vardır. Kortun hemen yanında ilginç bir küçük açık kapı yer alıyor. Söylentiye göre kral bu kapı sayesinde metreslerine kaçabiliyor ya da kraliçe maçlardan sonra hızlıca evine girebiliyormuş. 

  

 

 

 

 

 

 

 

Yukarıdaki fotoğraf tenis kortunun yan tarafını ve ana kapının sol tarafını göstermektedir. Binanın tam arkasında bir müze vardır. Bu müzede Hollanda kraliyet ailesi ve monarjisi  hakkında tarihi sergilenmektedir. Bu müzeleri gezdim ancak başka bir blog başlığında ele almayı planlıyorum.

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

Binnenhof ana kapısından girişte sağ tarafta parlemento binasının son kısmı yer almaktadır. Hala kralın çalışma odası ve özel dinlenme yeri bu binada, küçük gölete bakan kısmındadır. Gölette her zaman kuğlar ve ördekler yüzmektedir. Gölet doğal bir sınırla Binnenhofu koruyor. Ayrıca bu bölmede kütüphane ve özel toplantı odaları yer alıyor. Başbakanın ve hükümetin de çalışma odaları burada olup son yıllarda kraldan çok hükümet tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Yukarıdaki ik resim aynı yeri gösteriyor; biri özçekim, digeri ise normal çekimdir. Ayna görüntüsü oluşturmuş. 

 

Yandaki kullelerin temelleri gölletin içindedir çünkü bildiğiniz gibi Hollanda’nın bir çok yeri deniz seviyesinin altındadır, hatta bizmim evimiz de. Hollanda’ya ilk geldiğimizde ev bakarken bazı evler suların üzerine inşa edilmişti. Ben de evleri gezerken evin temeli su almış, bu ev neden bu kadar pahalı diye espri yaptım ama tabi içimden.

 

Het Rolgebouw görkemli yapısının hemen arkasında, daha görkemli ve büyük bir yapı olan  De Ridderzaal (Şovalye salonu) karşımıza çıkıyor.
De Ridderzaal


De Ridderzaal kendi zamanının en inanılmaz Gotik yapılarından olup yüksek kuleleri sayesinde yapı çevresine çok hakim bir konumda, Binnenhoff'un merkezinde bir noktada inşa edilmiştir.



Bina yapıldıktan yüzyıl sonra Bourgondiër Georges Chastellian de Ridderzaal olarak isimlendirimiştir (Bourgoundiërs aslında Flemenkçe’de obur anlamındadır). Zamanının en şık salonu olarak bilinen bu binada kutlamalar ve törenler yapılmış, günümüzde kral ve kraliçe hala toplantılarını, devlet törenlerini ve seromonilerini burada yapmaktadırlar.

 Tarihi olarak bina Floris tarafından yaptırımış, bu kadar büyük ve görkemli bir bina yaptırarak Floris kendisinin ne kadar önemli biri olduğuna vurgu yapmak istemiş, ne de olsa kendisi kralın oğlu ve bir sonraki tek varisiymiş. Ayrıca o zaman ki İngiltere kralı Edward'ın desteğiyle İskoçya Kralığını da alacağını umut ediyormuş. Fakat bu desteği hiç bir zaman elde edememiş. 

 Ridderzaal her yıl kral ve kraliçe’nin gösteri taburu eşliğinde kırmızı halılar üzerinde karşılandığı büyük ve özel seronomilere ev sahipliği yapıyor.

 

Aşağıdaki fotoğrafta Ridderzaal in önündeki  büyük fıskiyeli havuz görülmektedir. Tabii ki bu fıskiye Melih Gökçek'in Ankara'da yaptığı estetik ötesi fantazik fıskiyelerden değil ama yine de Hollanda’nın biraz kendini beğenmişligini gösteriyor. Neden mi?... Fıskiyenin  kenarlarinda altin kaplamalı  (bence aslana benzemeyen) Hollandanın  simgesi olan aslanlar var. En üstte ise gene altın kaplamalı kral heykelciği yer alıyor.

Meydanın tam ortasında yer alan bu fıskiyenin üç tarafını parlemento binaları çevreliyor. Eerste kamer (birinci oda) ve tweede kamer (ikinci oda) binaları karşılıklı yer alıyor. Her zaman turistlerin en çok fotograf cektirdiği yerlerden birisidir burası. Burayi asıl ilginç yapan senatonun olması. Gerçi anladığım kadarıyla asıl kullanılan yapı yeni yapılan bina olmasına rağmen ilginç bir şekilde bu binaların tümü içeriden bir birine bağlanmış durumda.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Aşağıdaki fotoğrafta birinci oda ve ikinci oda senatolarının eski binaları görülüyor. Bu binalar anladığım kadarıyla özel günlerde ve toplantılarda sıklıkla kullanılıyor. Rehberimizin anlatığı kadarıyla orjinal halılar kaldırılıp koruma amaçlı olarak üst katlara konmuş ama buna rağmen çok yıpranmış olduklarını belirtti. Tabiiki büyük ziyafetlerin ve toplantıların böyle sonuçları olacağını da belirtti. Rehberimiz içmeyi ve eğlenmeyi seven bir amca idi.

 

 

 

 

 

 

 

 

Hollandalılar her zaman özellikle Belçikalılar tarafından cimri olarak nitelendirilirler ki bence çok doğru. Rehberimiz  buradaki antika eşyalara  yazık olduğunu gereksiz yere çok para harcandığını  anlatıp espriler yapmıştı. 

Aşağıdaki fotoğrafta solda (çok net olmasa da) yeni Parlemonto binası geçiş noktası görülüyor. Gerçekten müthiş! Ben burada yakından ve içerden fotoğraf çekmeyi unutmuşum, ama harika bir mimari, modern ile barok ve eski kusursuz birleştirilmiş.

 


 

 

 

 

 

 

Binnenhof’un diğer çıkışında sizi yine Kral Williem'ın at üzerindeki bir heykeli karşılıyor. Heykelin hemen sol tarafı o muhteşem gölete bakıyor ve hemen karşısında eski evler, tarihi barok yapılar ve müzeler var. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gölletin karşı tarafında bulunan yürüyüş yeri her zaman cıvıl cıvıl olur. Normalde gençler, turistler buralarda dolaşır ve spor yapar. Ayrıca bu bölge yine fuarların açıldığı, açık hava etkinliklerinin oldukça sık yapıldığı bir yerdir.

 


 

Yukarıda görüldüğü gibi gölletin bu kısmında Avrupa birliğine üye ülkelerin bayrakları dalgalanmaktadır.

Aşağıdaki fotoğraflar da Binnenhof un karşıdan görünümü. Göletin suyu oldukça temiz, içinde her daim balıklar, kuğular ve ördekler yaşıyor. Tam ortada ise bir adacık bulunmakta. Rehberimiz burada üniversite öğrencilerinin zaman zaman araştırma yaptıklarını söyledi.

Binnnenhof kısaca bu kadar.

 

30 Ekim 2018 Salı

HAMBURG ILLUSION MUSEUM

 Dağhan ın Ekim tatılınde Hamburg a gittik buradan ilk başta  İlüzyon müzesini paylaşmak istedim. Benim hayalimde Türkiyede bir bilim müzesi açmak ve bir kolununda illüzyonlar olması